Usûl..! Risale-i Nuru Tahsilinde Usûlu Varmıdır ?

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَ بِهِ نَسْتَعِينُ
اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى اۤلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

                                                                                                             MUKADDEME
Usûl: Bir ilmin asıl mevzuundan önce öğrenil¬mesi lazım gelen esas¬lar. Bir hedefe ulaşmak için tutulan düzenli yol, tavır, metod, ter¬tip.

Usûl-i dinin tarifi: Kendisinde itikad edilmesi vacip olan kanunların bahsedildiği bir ilimdir.

Risale-i Nur’un ilmi ne şarkın ulûmundan ne de garbın felsefesinden alınmış bir ilim olmayıp; nev-i şahsına münhasır bir ilimdir.() Kur’an-ı Hakîm’den muktebes olup, âhirzaman hadisatı içerisinde ehl-i imânın kü¬fürle mücadelesinde yegâne düsturlar mecmuasıdır.

Evet, tarihte emsali asla vuku bulmamış azîm ve acîb inkilâblar bu İslâm beldesini kasıp kavur¬du. Meselâ bir harf inkilâbının emsalini ta¬rihte görmek mümkün değildir. Meselâ kıyafet inkilâbının bir eşine ta¬rihte rastlamak mümkün değil¬dir. Allâmeler, müctehidler, âlimler bir sa¬bah kalksınlar ki, ilim namına bildikleri herşey yasak olmuş, yeniden A, B, C öğrenmeye icbar edilmişler ve Devletin emrinin dışında hiçbir kimse hiçbir su¬retle arzusuna göre giyinemiyecektir.

İnsanları hayvan sürüleri haline getirmeyi he¬def alan, emsali na-mes¬buk bu dehşetli tahribatla¬ra karşı, elbette tarihte emsali görülmeyen me¬todlarla mukabele edilmesi zarurîdir. Zira ceza cins-i ameldir. O halde gayet rahatlıkla diyebiliriz ki; Risale-i Nur okumamış bir kimse, ne kadar âlim bir zat da olsa, onun muhteviyatını malum olan ilimlerle bilmesi mümkün değildir. Zira

Risale-i Nur hareketi ilim ve cihad sahasında yeni bir iştir. Emsali sebkat etmemiştir. O halde bu emsalsiz eserlerden tam istifade edebilmek için, bazı usûllerin bilinmesinde zaruretler ortaya çık¬makta¬dır. Hadis ilmi usûl-i hadise, fıkıh ilmi usul-î fıkha muhtaç olduğu gibi, usûl-i hadisle fıkıh ilmi, usûl-i fıkıhla da hadis ilmi kâmil mânâda anlaşılmayaca¬ğı gibi, bilinen usûllerin hiç birisiyle de Risale-i Nur tam manasıyla anlaşılmaz. Zira dediğimiz gi¬bi; Risale-i Nur, İslâmî ilim ve İslâmî harekette yeni bir iştir.

Netice-i Kelam: Risale-i Nur hareketi, ilimde ve kıyamda Kur’an-ı Azimüşşan’ın, irtidad hare¬ketlerine karşı çektiği bir elmas kılınçtır. Bu kılıncı tam ve kâmil mânâda kullanmak için usûl bilmek lazımdır.
Bu ufak çalışmamız, bu azîm davanın tahakku¬kuna hizmet etmek içindir.
Usûl-i Resail-i Nur namıyla bu büyük mes’eleye giriştik. Tevfik Al¬lahtandır.

Risale-i Nur, bir hareketin adı veya cihanşü¬mûl bir kıyamın bütün düsturlarını hâvi, ilhâm-ı Rabbanî bir eserdir.
Barla’da, zalim bir kaymakamın ve vicdansız bir muallimin zulümleri altında te’lif edilen Risa¬le-i Nur, İttihâd-ı İslâm ile Cihanda İslâmı tekrar layık olduğu mevki-i muallasına oturtacağı mes’ud güne gelinceye kadar, hareketini üç merhalede ta¬hakkuk ettirecektir.

1) İmân-ı tahkikinin neşri ve ehl-i imânı dalâletten kurtarmak.
2) Hilâfet-i Muhammedî ünvanıyla şeriatı icra ve tatbik etmek.
3) Hilâfet-i Muhammediyeyi ittihâd-ı İslâm’a bina ederek din-i mübîni İslâm’a hizmet etmek¬tir.

Bu üç merhalede takınılacak hareket tarzını bütün teferruatıyla ve umumiyetle icmali olarak risaleler beyan etmişlerdir. Birinci hizmet tar¬zını Hz. Üstad (r.a.) hayatıyla bizzat yaşamıştır. Risale-i Nur’un te’li¬finin bittiği tarih olan 1944 veya 1949 tarihine kadar () Risale-i Nur daire¬sine tale¬be vasfıyla dahil olmuş, sayıları takriben otuza va¬sıl olan erkânlar da elhak O mübarek Mürşid-i Rabbaninin yolundan kıl kadar in¬hiraf etme¬yerek yollarına devam etmişlerdir. İmân-ı tahkikîyi neşr ve ehl-i imânı dalâletten kurtarmışlardır. Allah (c.c.) hepsine rahmet eylesin. Amin.

Biz bu birinci hizmet devresinin 1985 veya 1986 tarihinde bittiğine kaniyiz. Bu iddiamıza de¬liller ise: Evvela şudur: “Bir devir altmış senede biter”() hükmüne göre, 1925 veya 1926 da başla¬yan te’lifât ve birinci hiz¬met devresi altmış ilave¬siyle 1985 veya 1986 senelerinde bitmiş olur.

İkincisi; birinci hizmet devresinin ve tarzının adeta ruhu durumuna gelmiş olan H. Hulusi Yahyagil’in (K.S.) bu tarihte vefatı ile beraber arka ar¬kaya Hasan Atıf (K.S.) ve Kastamonulu Mehmed Feyzi (K.S.) Hazret¬lerinin vefatıyla otuz erkân zat¬tan hiç kimsenin hayatta kalmamış olma¬ları.

Üçüncüsü; Risale-i Nur dairesindeki dağınık acı vaziyet de gösteriyor ki; “Ya yeni hâl veya izmihlal” …izmihlal olmayacağına göre yeni hâl za¬rurî olarak ortaya çıkar.
Her neyse, madem bu mübarek eserler vücut sahasına çıkmışlardır. O halde bu eserlerde yazılı olanların tahakkuk edeceğinde zerre kadar şüphe edilmemek gerekir. Ve şüphemiz asla yoktur.

Bu devrelerin arası bıçakla kesilmiş bir şekilde değildir. Birincide ikincinin icmâlen hakikatleri bulunduğu ve yaşandığı gibi, elbette ikinci ve üçüncü devrelerde de birinci hizmet devresi kesin¬tisiz olarak devam eder, arada kopukluk olmaz. Ancak her devrede esas faaliyet o devrenin usulleriyle olur, diğerleri onun zımnında cereyan eder.

Risale-i Nur hareketinin mebdeinden müntehasına kadar devam eden hatt-ı müstakim üzerinde, yanlış anlaşılmasıyla büyük hatalara ve saplan¬malara sebebiyet veren bazı terimler üzerinde duracağız.
1) FENÂ-Fİ-L-İHVÂN
2) HAKİKAT MESLEĞİ NE DEMEKTİR?
3) RİSALE-İ NUR HAREKETİ BİR TARİKAT MIDIR?
4) CADDE-İ KÜBRÂ NE DEMEKTİR?
5) İLM-EL-YAKÎN, AYN-EL-YAKÎN, HAKK-EL-YAKÎN
6) RİSALE-İ NUR MESLEĞİNDE ZİKİR VAR MIDIR?

~ tarafından aczmendiresha 22 Aralık 2010.

Yorum bırakın